31 Ekim 2008

Neden Açık Hava Okçuluk Yarışması ?

- Konuşmadan duramıyorum, dayanamıyorum kardeşim!
-Milletin parasını en doğru ve en iktisatlı şekilde değerlendirmek lazım değil mi ?

- En çok ben istedim Türkiye' ye Korel' li bir antrenör veya danışmanın gelmesini. Çünkü bir kaptan lazımdı milli takıma, ayrıca temelden bir Türk okçuluk atış tekniği üretmek lazımdı, Türk antrenörlerinin yetiştirilmesi lazımdı.
- ( Aynen katılıyorum aşağıda yorum yapan arkadaşlarıma; ne gerek vardı bu yarışmaya, önümüzdeki mart ayında Okçuluk Salon Dünya şampiyonası var. Hangi mantıkla bu yarışmaya 20 bin YTL. harcanıyor. Yap salon yarışması da Salon Dünya Şampiyonası için bir kriter olsun, sonra salon için kampını yap, ben hiç bir şey anlamadım inanın.)
- Konumuza devam edelim; Korel' li antrenör gelir ve senin kurduğun okçuluk sisteminde görevini yapar ,zincirin bir halkası olur. Ama sen Kore' li antrenör bunu dedi,Kore' li öyle yapacak dersen olmaz. Adama veriyorsan beş bin dolar gerekirse pas pas yaptıracaksın, gerekirse hedef de taşıttırcaksın, verdiğin para milletin parası. Önüne bir amaç koyacaksın hocanın; belli zamanda şunlar yapılacak ve sonrada ne kadar başarılı olmuş takip edeceksin, gerektiğindede güle güle kardeşim diyebileceksin. Allah için Kore' li hocamız çok iyi bir okçuluk antrenörü ve her şeyi vermeye hazır, o halde çalıştır hocayı, tüm bilgisini bizim antrenörlerimize versin. Antrenör yetiştirsin,altyapıdan sporcu yetiştirsin, hocayı çalıştır, al bilgisini, kitap yap kardeşim !
- Ama hala İnanıyorum ki bu dönemde Türk okçuluğunda güzel gelişmeler olacak inşaallah. Çünkü artık kimse başarısızlığı hazmedemiyor ve okçuluk yönetimi de başarılı olmak zorunda.
- Daha öncede söylediğim gibi benden yardım isterlerse, her zaman yardıma hazırım. Okçulukta başarılı olmak için nasıl bir sistem gerektiğini biliyorum ve bu sistemi nasıl kuracağımı da biliyorum.
(Aşağıya üretken yorum yazan duyarlı tüm spor dostlarına teşekkür ederim.)
Adsız dedi ki...
Bakınız bu hafta sonu Antalya'da Gençler ve Büyükler Türkiye şampiyonası adı altında Federasyon Müsabaka düzenliyor. Şimdi Türkiyede okçulukla ilgili olan herkes biliyorki açık hava müsabaka sezonu kapandı 4-8 Mart 2009 tarihleri arasında Polonya'da Salon Dünya Şampiyonası yapılacak şu dönemde Açık Hava yarışması düzenlemenin akılla mantıkla ne alakası var sözümona önümüzdeki yaz sezonu için milli takım seçmesi olacakmış ne alakaya ne maydonoz ne gerek var bu açık hava müsabakasına bu dönemde önünüzde Kapalı salon Dünya şampiyonası varken bütçeniz fazlamı verdide para harcamaya yer arıyorsunuz
31 Ekim, 2008
Adsız dedi ki...
enson bildiğimiz kadarı ile Mayıs 2008'de Genç Büyük Türkiye Şampiyonası düzenlendi peşinden Antalya Grand Prix'i yapıldı aradan 5 ay geçiyo hiç yarışma yok Açıkhava sezonu kapanıyor Açıkhavada yapılan son sezon müsabakası Gençler Dünya Şampiyonası bundan sonra 2009 Yazına kadar Açıkhava müsabakası yok ne alaka ise Kasım ayında açıkhava müsabakası düzenleniyor biz bir anlam veremedik yakın zamanda bir uluslararası açıkhava müsabakası yapılacakta Federasyon haricinde milletin haberimi yok?
31 Ekim, 2008
Adsız dedi ki...
Duyduğumuza göre bu yarışma gelecek yaz sezonu için Milli Takım seçmesi olacakmış iyide bu müsabaka tek başına seçme yapmak için kritermi? kaldıkı 2x70m. müsabakası ile seçme yapılması ne kadar mantıklı neden Genel 4 mesafe üzerinden yapılmıyor ayrıca bu seçme müsabakası ise neden bu kadar geç bir tarihe alınıyor kaldıki açıkhava sezonu kapanmışken ve önümüzde yakın bir tarihtede uluslararası bir açıkhava müsabakası yokken.
31 Ekim, 2008
Adsız dedi ki...
Arkadaşlar iyi güzel yazmışsınızda bu sorularınızın muhattabı federasyon bence federasyonun resmi sitesine yazın bakalım cevap vereceklermi?
31 Ekim, 2008
Adsız dedi ki...
Federasyonun sitesine yazmaya gerek yok sonuçta burasıda okçuluk camiasının ortak kürsüsü sayılır eğer merak edipte burayı takip ediyorsalar burayada cevap yazabilirler ayrıca federasyonun sitesinde buraya benzer bir yorum sayfasıda yok akıl edip düzenlerlerse orayada isteyen istediğini yazar
31 Ekim, 2008
Adsız dedi ki...
Rıdvan hocam hangi 20000 YTL.siz onu 2x20000 deyiverin daha makul olur. 198 sporcu +Hakemler+idareciler+ organizasyon giderleri vs. belki federasyonun kendi harcaması 20000 tutar biliyorsunuzki müsabakada ilk 8 ve derece alan sporculara harcırah ödeniyor diğer sporcuların maliyetinide hesaba kattığınız takdirde rakam 2'ye katlar geçebilirde.
01 Kasım, 2008
Adsız dedi ki...
Benim düşüncem Milli Takımın başına dışardan teknik adam getirmeden önce getirilmesi düşünülen şahsın önce Türkiye'de okçuluğun durumu nasıl ne eksikleri var bu ülkenin sosyo ekonomik yapısı nedir bu spor bu ülkede ne şartlarda yapılıyor önce bunu iyice araştırmalı yapabilecekleri hakkında federasyon kendisinden bir rapor hazırlamasını talep etmeli ve tüm bölge idarecileri ile genel bir toplantı yapılarak teknik adamın hazırlayacağı kendi gözlem ve araştırmalarına dayanan raporun incelenmesi neticesinde alınacak kararlar doğrultusunda hareket edilmeliydi ama böyle yapılmadı Kore'li bir teknik adam piyangodan çıkar gibi Milli Takımın başına getirildi. tabiki bu tercihin yapılmasında Kore'nin Dünya Okçuluğundaki konumuda gözardı edemeyiz ancak Koreli Teknik adam kendi ülkesinin şartlarında başarılı olabilir ama Türkiye şartlarında neler yapabilecek bunu sözleşmesi bitene kadarki zaman zarfında hepberaber göreceğiz. umarız ne bizler nede kendisi hüsrana uğramaz
01 Kasım, 2008
Adsız dedi ki...
Bu müsabaka Açıkhava değil salon müsabakası olarak düzenlenmeliydi önlerinde 4 ay sonra Salon Dünya şampiyonası varken bu açıkhava müsabakası ne amaca hizmet ediyor madem açıkhava müsabakası yapacaktınız son 5 aydır yaz dönemi içinde neden yapmadınız yapılan iş savurganlıktan başka birşey değil
01 Kasım, 2008
Adsız dedi ki...
Koreli Hoca takımın başına geçeli 10 ay gibi bir süre oldu ama daha hiç bir radikal reel bir çıkış göremedik halen daha Türkiye şartlarına adepte olabilecek bir plan geliştiremedi anlaşılan, kaldıkı bu hocanın Türkiye'yi ve Türkiye şartlarınıda algılayabildiğini sanmıyorum.
01 Kasım, 2008
Adsız dedi ki...
Bencede birileri hocaya Türkiye şartlarını gerçekçi olarak anlatmalı buraya gelmeden önce ne düşündü kendisine ne anlatıldı bilemiyoruz ama zaman daralıyor ve takımın başında 1'inci yılınıda doldurmak üzere ve açıkçası Türk Okçuluğu hakkındaki plan ve projeleri neler nasıl bir hazırlık planlaması içinde federasyondan bir takım talepleri oldumu bu taleplerinin ne kadarı onaylandı reel hedefleri neler malesef hükümet sırrıymış gibi bu konularda kimsenin bilgisi haberi yok biz hocayı takımın başına getirdik o ne gerekiyorsa yapar mantığınıda hiç doğru bir yaklaşım olarak görmüyoruz.
01 Kasım, 2008
Adsız dedi ki...
Yarışma sonuçlarını gördükten sonra bu müsabakanın %90 çalışılmadan hazırlıksız yapıldığı belli oldu. puanlar milli takım seçmesi kriteri olabilecek düzeyde bile değil bu sonuçlarla takım oluşturulacaksa ayıp olur. Son Türkiye Şampiyonasındaki puan ortalaması bile bundan daha yüksekti.
02 Kasım, 2008
Adsız dedi ki...
Biz federasyonun sağlıklı bir Milli Takım seçme kriterine sahip olduğunu düşünmüyoruz, çünkü hangi kriterlere göre sporcu değerlendiriliyor o bile belli değil Kimi zaman sporcunun müsabakalara katılım oranı kimi zaman puan ortalaması baz alınıyornet bir kıstas yok sporcu başarılı bir grafik sahibide olsa sezon içinde 1 veya 2 müsabakaya katılamadı diye takım dışında bırakılabiliyor sezonun en iyi puanını çıkarmış olsa bile kaldıkı Federasyonun Türkiye şartlarında sporcuya her müsabakaya katılım şartı aramasıda mantıklı değil böyle bir şart ancak Okçuluk'ta Profesyonelliğe geçilmesi durumunda söz konusu olabilir şu anki mevcut durumda değil.
02 Kasım, 2008
Adsız dedi ki...
Kimin planlı programlı çalıştığı varki Federasyonun bile resmi sitesinde yayınladığı faaliyet programlarına ve Yarışma tarihlerine çoğu zaman uyduğuda yok kendilerince bir mazeretleri vardır. Mutlaka, ama resmi bir kurumunda güvenilirliği olması için düzenlediği programlarda bir tutarlılık olması gerekir. laf olsun diye faaliyet programı düzenlenmez herhalde
02 Kasım, 2008
Adsız dedi ki...
Bence vakit geçirmeden Salon şampiyonasının yapılması şart, Dünya Salon Şampiyonasına çok bir zaman kalmadı ne zaman müsabaka ve Kamp yapılacak sporcuların eksikleri tamamlanacak henüz belli değil böyle giderse gene geç kalınacak.
02 Kasım, 2008
Adsız dedi ki...
Sayın Başkana yeni dönemde başarılar diliyoruz umarız böyle sitelerde ki öneri ve eleştirileri de takip ediyorsa dikkate alır.
02 Kasım, 2008
Adsız dedi ki...
Pek kimsenin burada yazılanlara kulak astığını zannetmiyorum uzun zamandır takip ediyorum okçulukta hiçbir otorite burada yapılan eleştiri ve önerilerle ilgili resmi bir açıklamada bulunmuyor demekki alakadar olan yetkili bir merci yok boşuna kendinizi yormayın arkadaşlar kendiniz çalıp kendiniz dinliyorsunuz.
03 Kasım, 2008
Adsız dedi ki...
Allah sonumuzu hayır etsin
03 Kasım, 2008

29 Ekim 2008

Okçuluğu Seviyorum

- Okçuluk sporuna beş yaşında başladım.
- Köyde dedem ilk yayımı yapmıştı bana ılgın ağacından; baş parmak kalınlığındaki ılgın ağacın dalını eğip kınnap ipiyle iki dal ucunu bağlamıştı, damın üstüne saçak niyetine konulmuş kamışlardan bir tane çekip ucuna üçgen kesilmiş tenekeyi kıvırıp taktı. Takılan bu uca biz şip derdik o zaman. Sazın (kamışa da saz derdik) arka tarafına çakıyla çentik açtı, oku kınnap ipin üzerine taktı, kınnap ipini 40-45 cm. çekip yayı gerdi ve ok yaklaşık 40 m. ileriye fırladı gitti. İlk okçulukla böyle tanıştım 1973 yılında. Ama bu Türk köylüsü nasıl bildi, nerden gördü de bu yayı, oku yaptı ? Hepimiz yapmadık mı çocukluğumuzda yay ve ok. Evet yaptık ama içimizden geldi de yaptık, neden yaptığımızı bilmeden yaptık çünkü, bizim kanımızda var okçuluk .
- Ve tüm engellemelere rağmen çok şükür bu güne kadar geldik, sizin için okçuluğu elimden geldiği kadar objektif olarak araştırıp, irdeleyip sunmaya çalışıyorum.
- Kanımızda dolaşan okçuluk, yabancı bir spormuş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Okçuluğu okçuluk yapan Türkler, günümüzde okçuluk sporuna karşı yabancılaştırılmıştır. Oysa ki Osmanlılar zamanında sadece İstanbul' da okçuluk malzemesi üreten iki yüzün üstünde imalathane vardı. Şimdi koskoca Türkiye' de bir tane bile yok, yazık. Yay ve ok yapma zanaatı malesef bize aktarılamadan bitti. Rahmetli Selim Sırrı Tarcan' ın anlattığına göre; '' en son, yay ve ok yapan ustamız 1930' lu yıllarda ölmüş, ustamız son zamanlarında sigara ağızlığı yapıp satarmış İstanbul' da''. Sahip çıkamadık ecdat yadigarımıza, en güzel kültür bağımızı koparttık ne yazık ki.
- Edirne' de, Gelibolu' da, Bursa' da, İstanbul' da ve o zamanlar Osmanlı toprağı olan Mısır' da, alanları onlarca dönüm olan Ok Meydanları mevcuttu. Ok meydanlrında sadece Okçuluk sporu yapılır, yabancılar bu alanlara giremezdi. Çok güzel bir hiyerarşik sisteme sahip olan Ok meydanları şimdiki kulüplerden çok daha üretkendi. İnanılmaz bir disiplin ve saygı vardı, usta çırak ilşkisinin yanısıra askeri eğitime de sahipti. Yıllarca okçu olmak için uğraş verenler ustasından kabza alamazlarsa ağlayarak Ok meydanına veda ederlerdi. Ok meydanından kabza alarak çıkanlar gerçekten tam bir okçu, tam bir asker, tam bir keskin nişancı ve tam anlamıyla sporcu olurdu.
- İnsanımız malesef kitap okumayı pek sevmiyor, ben de bunu bildiğim için internet ortamında gerçek okçuluğumuzu anlatmaya çalışacağım. Zaman zaman günümüz okçuluğuna değinsemde esas düşüncem bu günkü okçuluğumuzu atalarımızın çalışma sistemi üzerine oturtmak. Yani o zamanki okçuluğu inceleyip günümüze uyarlayabilmek. Amerika, Türk-Osmanlı okçuluğunu çok iyi araştırmış; hem okçuluk malzemelerini hemde ok atış tekniklerini günümüze uyarlayıp 1940' lı yıllardan sonra kullanmaya başlamıştır. Ki bunu yapan yabancı bir devlet, biz de Kore ok atış tekniği mi güzel ,yok İtalyan okçuluğunumu örnek alsak falan filan ; dön özüne de kendin üret, aç arşivlerini de incele. Günümüz için okçulukta başarı nasıl elde edilir, kendi öz sistemini ve atış tekniğini koy ortaya, nerede !
- Daha fazla bu konuyu uzatmayacağım, bundan sonraki blog yazılarımda Türk-Osmanlı Okçuluğu' nu belgelere ve yazılı kaynaklara dayalı olarak elimden geldiği kadar detaylı anlatmaya çalışacağım inşaallah.

20 Ekim 2008

Türk Okçuluğuna Sahip Çıkalım

TÜRK OKÇULUĞU NE ZAMAN GERÇEK DEĞERİNİ KAZANACAK ?
ÇAĞ KAPATIP ÇAĞ AÇAN TÜRK-OSMANLI OKÇULUĞUNUN ÖZ RUHU NE ZAMAN ORTAYA ÇIKACAK ?
ATATÜRK' ÜMÜZÜN TÜRK SPORUNA VERDİĞİ ÖNEMİ NE ZAMAN İDRAK EDECEĞİZ ?
ÖZ BE ÖZ KENDİ SPORUMUZ, ATA SPORUMUZ, TÜRKÜN SPORU OLAN OKÇULUĞA SAHİP ÇIKMAYA DAVET EDİYORUM HERKESİ.
ÇOCUKLARIMIZ BİZİM KÜLTÜRÜMÜZLE YETİŞSİN; GERÇEK OKÇULUĞUMUZU ARAŞTIRALIM, SİSTEMİMİZİ KURALIM. VATANINI MİLLETİNİ SEVEN, VATANINA SAHİP ÇIKAN OKÇU NESİLLER YETİŞTİRELİM.
TÜRK OKÇULUĞUNU KURTARMAK İÇİN DEVLETİMİZİ DAVET EDİYORUM. CUMHURBAŞKANIMIZI, BAŞBAKANIMIZI, DEVLET BAKANIMIZI VE TÜM YETKİLİLERİ DAVET EDİYORUM; NE OLUR ŞU GÜZİDE SPORUMUZU, OKÇULUĞUMUZU YEŞERTELİM. BAŞARILI OLMAK İÇİN GEREKLİ HER ŞEY BİZİM KANIMIZDA VAR ZATEN, SADECE BİRAZ İLGİ BEKLİYORUZ.
- Yukarıda yazdıklarımı okuyanlar da diyecek ki ; bu adam neden bunları yazıyor ki? Biz TV'de görüyoruz okçuluk yarışmaları beş yıldızlı otellerde ,tatil köylerinde yapılıyor;okçuluk federasyon genel kurulu Hilton da yapılıyor, FITA(Uluslararası Okçuluk Federasyonu) başkanı bile Türk.Başarısız bir dönem geçiren okçuluk federasyonunun genel kurulunda bile katılan üyelerin yüzde doksanından daha fazlası aynı yönetimi tekrar seçiyor, herkes bu durumdan memnun.Ve de okçuluk çok iyi durumda, niye yardım istiyorsun, neden çırpınıyorsun? Yada sen saçmalıyorsun !
- Ama gerçek öyle değil, çünkü yapılan iş ortada, nerede başarı. Ainesı iştir kişinin lafa bakılmaz. Bu yönetim için oy veren 143 kişi de bu dönemdeki yapılan tüm çalışmalardan sorumludur , bu 143 kişi okçuluğun gelişmesi için yönetimle birlikte çalışmak zorundadır.
- GERÇEK ANLAMDA KALICI BAŞARILAR GELMEDİKÇE BUNLARIN HEPSİ BİR VİTRİNDİR, GÖZ BOYAMADIR ! UMARIM BU DÖNEMDE TÜRK OKÇULUĞUNDA BİLİMSEL VE KALICI HAMLELER YAPILIR.
- TÜRK MİLLETİ ; BİR ÇOK ALANDA OLDUĞU GİBİ BU KONUDA DA HESAP SORACAKTIR. ARTIK BU SON ŞANS.

12 Ekim 2008

Gençler Dünya Okçuluk Şampiyonası' nın Ardından


- Sporcular ne kadar pozitif ve olumlu düşünüyorsa bizimkiler de o kadar negatif ve olumsuz düşünüyorlar.
Şampiyon olacak çocuğu nasılda ikinci yapabildiler inanın anlamadım. Bir sürü antrenör var orada, birleşin de şampiyon yapın bu çocuğu. Demir Elmaağaçlı final karşılaşmasına kendisi tek başına çıksaydı inanıyorum ki Dünya şampiyonu olurdu, sporcumuz şampiyon olacağına inanmıştı zaten. Motive et, hazırla final atışlarına, Antalya'nın havasına yabancı değiliz ki, rüzgar hep var avantaja çevir. Belli rüzgar sağ taraftan esiyor oklar sola gidecek değil mi , daha önceki maçlarda da görüldü oklar sola gidiyor çok rüzgar var. Ben mi buradan telefon edeyim be kardeşim ! Teknik heyet olarak kapasitemiz bu o zaman, Dünya Şampiyonalarına dayanamıyoruz. (Kayseri bölgesi de olmasa kim kurtaracak bizi, Kayseri'de ithal antrenör ve sporcu yok. 2007 ' de Compound Yay Gençlerde Avrupa şampiyonu Kayseri' den, bu yıl Dünya şampiyonasında Compound Yay Gençlerde Dünya 2.'ncisi yine Kayseri'den, öz Türk evladı. Helal olsun Kayseri Okçuluğa.)

- Diğer taraftan Esra Sülün, yine makaralı yay kategorisinde beş Türkiye rekoru ve Dünya standardında toplam puan rekoru geldi. Bu kızımızı da iyi motive edip yarışmaya hazırlayabilseydik bir madalya da buradan gelecekti. Daha önceki yazılarımda söylemiştim bu yarışmaya çocuklarımız hazırdı ama biz hazır değildik ve o yüzden en az üç tane daha madalyayı kaçırdık, yazık. Sporcularımızı iyi değerlendiremedik tam hazırlayamadık, titreyerek atan bizim sporcularımızdı, kıpkırmızı olmuştu çocuklar, ilk önce kendimizi bir hazırlasak sonra sporcuları hazırlayacağız da !. Bunları söylüyorum diye kimse kızmasın, dost acı söyler. Herkes kürsüye çıkarken hep biz mi bakacağız, biz de başarılı olalım diye yazmaya çalışıyorum, kimse alınmasın.

- Öğreneceğimiz çoook şey var daha çok. Allah'tan Demir diye bir genç sporcumuz çıktıda, (o da yıllardır dışladığımız compound yay kategorisinde) ikinci oldu. Federasyonumuz da bir tane ikincilik aldık diye biraz rahatlamışır ! En güzel yarışmayı biz düzenleriz, en güzel yorumları biz yaparız, iyi sporcuları da başka ülkeler yetiştirsin canım, birde onunla mı uğraşacağız. Nasıl olsa Kore' li antrenörümüz var, her şeyi O' nun üstüne yıktık mı, oh ne güzel. Ama başarı gelmez, eğer sen başarı için gereken sistemi kuramazsan on tane Kore' li hoca getirsen, hiç bir şey olmaz.
(DEMİR ELMAAĞAÇLI, Gençler Compound Yay Dünya 2.' si)

-İnanın yarışma düzenlemekte o kadar usta olduk ki; defalarca organizasyonlarda görev yapmış sporcularımız var, bu sporcularımız neredeyse sporculuklarını unuttular ama bıraksanız uluslararası okçuluk yarışması düzenleyecek seviyeye geldiler. Bastırın parayı en güzel yarışmaları düzenletin, (hitap şeklimin yanlış olduğunu belirtmişler, değiştiriyorum) sizin işiniz bu millete madalya kazandırmak, birlik ve beraberliğimizi perçinleyecek başarılar getirmek. Ama kimse hesap sormuyor ki, devam o zaman !.

- Aklınız eriyor mu, kendi ülkenizde Dünya şampiyonası düzenliyorsunuz ve hiç istiklal marşı dinletemiyorsunuz, hiç şampiyonluk alamıyorsunuz, ayıp. Ben bir Türk olarak inanın utanıyorum, hazmedemiyorum; benim ülkemde, Türkiye'de benim Ata sporum okçuluğun Dünya şampiyonası yapılıyor; o sahanın çimenlerini yerim, parçalarım kendimi istiklal marşımı defalarca dinletir, ezberletirim. Biz hala Amerika'nın, İtalya'nın,Kore'nin marşlarını ezberlemeye devam edelim.
- Bunları yazıyorum çünkü, herkesin bildiğini ve söylemek istediklerini birisinin anlatması lazım. Haddim ve hakkım olmayarak demiyorum; hakkım, hem bir vatan evladı, hem bir okçuluk emektarı, hem de bir Türk olarak, öyle bir hakkım kiii !

- Evet, gelelim okçuluk federasyonu seçimlerine;

-Aşağıdaki bilgiler okçuluk federasyonu sitesinden alınmıştır, orjinal kaynak ve aslı okçuluk federasyonu sitesinde mevcuttur, bilginize.
-----------------------------------------------------
- Türkiye Okçuluk Federasyonu II. Olağan Genel Kurulu toplantısı ve I. Mali Genel Kurulu aşağıdaki gündem maddelerini görüşmek üzere 25 EKİM 2008 cumartesi saat 09:00’ da Hilton Oteli Kavaklıdere/ANKARA adresinde yapılacaktır.İlk toplantıda çoğunluk sağlanamadığı takdirde, ikinci toplantı 26 EKİM 2008 Pazar günü aynı yer ve saatte çoğunluk aranmaksızın yapılacaktır. Devamı..
-Türkiye Okçuluk Federasyonu II. Olağan Genel Kurulu toplantısı ve I. Mali Genel Kurulu' na ilişkin 2008 Faaliyet Raporu ve 2009 - 2010 - 2011 ve 2012 yıllarına ait Bütçe Taslağı ekte sunulmuştur. Faaliyet Raporu için [Tıklayınız.] Denetim Kurulu Raporu için [Tıklayınız.] Diğer Raporlar için [Tıklayınız.]

= GENEL KURUL =
-Resimler FITA' dan
1. GENEL KURUL TAKVİMİ.pdf
2. GENEL_KURUL_DUYURUSU.pdf
3. BAŞKAN ADAYI BAŞVURU FORMU.pdf
4. GENEL KURUL DELEGE LİSTESİ.pdf
5. 2008 GELİR TABLOSU.xls
6. GELİR GİDER TABLOSU.xls
7. GENEL_KURUL BÜTÇE 2009-2010-2011-2012.xls
8. 2008 YILI FAALİYET RAPORU.pdf
9. GENEL KURUL DENETİM RAPORU2.pdf
-----------------------------------------------------
- Yukarıdaki bilgiler okçuluk federasyonu sitesinden alınmıştır, orjinal kaynak ve aslı okçuluk federasyonu sitesinde mevcuttur, bilginize.
- Yukarıda eklediğim seçim bilgileri konuyu daha iyi irdelemeniz için, yoksa kimsenin reklamını yapmıyorum. 25 Ekim 2008 de federasyonumuzun yönetim organları rahatlayacak; çünkü bu kadar başarısızlığın arkasından tekrar aynı yönetim iş başı yapacak, çünkü burası Türkiye, çünkü başka kimse aday olmaz, olsada bir şey değişmez, çünkü insanlar hakettiği şekilde yönetilirler.
- Burada kimsenin şahsına yönelik herhangi bir yorum ve yargıda bulunmuyorum, yapılan işin icraatını tasvip etmiyorum, sistemsizliği tasvip etmiyorum. Türk okçuluğu en üst seviyede, zirvede olmalı hep, istediğim bu, başarılı olmayı beceremeyen bir yönetim var ortada. Bir Türk olarak, bir spor adamı vede bir okçu olarak başarısızlığı hazmedemiyorum.
- Yeni yönetime gerçekten başarılar diliyorum, çünkü ihtiyaçları var.
- Allah; ok atmayı seven ve okçulukla art niyetsiz olarak uğraşan herkesin yardımcısı olsun. Başka bir şey demiyeceğim, nokta .
- Yardım isterlerse de ben buradayım. Saygılar.

4 Ekim 2008

Yıldızlar ve Gençler Dünya Okçuluk Şampiyonası 6-12 Ekim 2008 Antalya / Türkiye

- Yıldızlar-Gençler Dünya Okçuluk Şampiyonası' nı düzenlemek bizim için gurur vesilesi ama başarıda şart tabi ki. Çok güzel bir mozaik var ,bir çok ülkeden genç okçular geldi, kendimizi en güzel şekilde tanıtacağız. Federasyonun yanında Antalya belediyesi de uğraşmış, sağolsunlar.
- Bu yarışmadaki beklentilerimi daha önceki yazılarımda yazmıştım. Madalya almayı çok istiyoruz, çocuklarımız da ellerinden geleni yapacaklardır. Ancak hamura şekil ve lezzet veren ustadır, usta iyi ise pasta güzel olur, ustaların emekleri görücüye çıkar ve iyi ürün ödüllendirilir... Yarışmanın değerlendirmesini yarışmanın sonunda yapacağım inşaallah.

- Yarışmanın eleme turlarında; kendi kategorilerinde ilk 16' ya üç Türk sporcusu (Samet Gedik, Esra Sülün ve Demir Elmaağaçlı) kalmayı başardı, daha sonra yapılan eleme tur atışları sonunda ilk 8 sporcu arasına sadece compound yay genç erkeklerde yarışan Demir Elmaağaçlı girebildi.

- DEMİR ELMAAĞAÇLI FİNALDE
( 12 Ekim Pazar Saat : 16:00 ' da TRT ' de Canlı Yayın)
Okçuluk Dünya Şampiyonası' nda; takım ve ferdi yarışmaların sonunda tek derecemizi almayı garantileyen Demir Elmaağaçlı Kayseri'de yetişti. Sistemli ve kulüp destekli çalışan bir bölgenin sporcusu olan Compound Yay sporcumuz Demir Elmaağaçlı ' ya finalde başarılar dilerim. Demir çok olgun bir sporcu, kendini iyi kontrol edip, heyecanını olumlu yönde kullanabiliyor. Daha önceki yazılarımda da; bu yarışma için derece şansımızın compound yay genç erkekler kategorisinden geleceğini söylemiştim.Yaptığım istatistiklere göre normal şartlarda, Demir final karşılaşmasını en az iki puan farkla alır inşaallah. Demirin son maçtaki puanı 115, rakibinin de puanı 112 olacak diye tahmin ediyorum,Allah'ın izniyle...(Malesef sporcumuzu ikinci yaptık ! İyi ki Kayseri' de okçuluk var , yoksa bizi kim kurtaracaktı ki ! Demir Elmaağaçlı' yı kutluyoruz, Allah razı olsun. İnşaallah sporcumuza tatmin edici bir ödül verirler.)Yarışma bitiminde detaylı yorum yapacağım inş.
- Compound yay dalında genç erkeklerde Kayseri' den Gökhan Ateş 2007 yılında Avrupa Şampiyonu olmuştu. Şimdi yine Kayseri' den Demir Elmaağaçlı compound yay genç erkekler kategorisinde Dünya şampiyonasında finalde yarışacak. Bu gösteriyor ki Kayseri bölgesinde planlı ve programlı bir okçuluk sporu yapılıyor. Kayseride okçuluğun temelini atan ve sistemini geliştiren Sayın İzzet Tekeli' dir. Burada hocama teşekkür ediyorum, inşaallah bizlere daha nice sporcular kazandırır. Aynı zamanda tüm okçuluk sporuyla uğraşan idarecilere de örnek olur.
Esra SÜLÜN ' den 5 (beş) Türkiye Okçuluk Rekoru

- Antalya' da devam eden Yıldızlar ve Gençler Dünya Okçuluk Şampiyonası' ının ikinci gününün sonunda, compound yay genç bayanlar kategorisinde ülkemiz adına ok atan Esra Sülün beş yeni Türkiye okçuluk rekoru kırmayı başardı. Topladığı puanlarla eleme turlarınada avantajlı giren sporcumuza başarılar diliyorum.
- Toplamda 1366- puanla muhteşem bir rekor kıran Esra Sülün, compund yay kategorisinde hem büyük bayanların hemde genç bayanların Türkiye rekorunu kırmış oldu.
- Ayrıca 70 m. de 338-puan, 60 m. de 343-puan, 50 m. de 330-puan ve 30 m. de 355- puan toplayarak tam beş yeni Türkiye okçuluk rekoru kırmayı başardı.

- Okçuluk Resmi Antrenman - (VTV) - Video - ... >>>


- YARIŞMANIN SONUÇLARI ... >>>

- OK OK YARIŞMAYI TAKİP ET = LIVE SCORES - COMMENTARIES

- YARIŞMANIN RESİMLERİ = PHOTOS

- YARIŞMANIN HABERLERİ = NEWS

- Tüm Yarışmacıların Ok Atacağı Hedef Numaraları = Competitors by Target


- Takımların Listesi = Team List


- Tüm Branşların Listesi = Number of Entries by Event


- - ( Döküman ve Resimlerin Kaynağı : FITA )

3 Ekim 2008

Ok Yay : Evrenin Kudreti ve Şiddeti !

İçselleştirilmiş büyük hedefe yönelir ok. Güç yaydaysa şiddet oktadır. Yayı doğru geren, oku doğru yönlendiren menzile ulaşır, hedefi kalbinden vurur.


Fotograflar: Graham Yuile


'Sonuna kadar gerilmiş bir yay, tüm evreni içine alır.'İçten içe gerilen bir şey olduğunu hissettiniz mi dünyanın, magmanın en derininden gök kubbeye değin. Doğanın kudretini gerilen bir yaya sığdırdığını ve zaman zaman tüm şiddetini oklarıyla görünür kıldığını?


Milattan sonra dokuzuncu yüzyılda yaşayan İmam Taberi'ye atfedilen bir rivayete göre, ekinlerini yiyen kuşlarla başa çıkması için Adem'e, Allah tarafından Cebrail eliyle ok ve yay gönderilmiş. Cebrail yayı gösterip 'Bu Allah'ın kuvvetidir', oku işaret edip 'Bu da Allah'ın şiddetidir' diye anlattığı aletleri nasıl kullanacağını Adem'e öğretmiş. Bu inanca göre ok ve yay cennetten çıkmadır. Denilebilir ki; hedeften gelmişlerdir, yine hedefe varmak için kullanılırlar. Ok ve yay ile ilgili söylenmiş yaklaşık kırk kadar hadis içinde bunu doğrulayanlar bulunur. 'Bir ok sayesinde üç kişi cennete girer; oku yapan, sunan ve atan.' Bir diğeri, 'Ok atılan yer ile okun düştüğü yer arasındaki uzaklık kadar size cennetten bahçeler vaat edilmiştir.' der. Tanrının kudretini ve şiddetini ok ile yayda hissetmek, cennette vaat edilen bahçelere ulaşmak için bunlarla bütünleşmek fikri, doğu öğretilerinde de yer eder. Bir Japon ok ustası öğrencisine: 'Sonuna kadar gerilmiş bir yay, tüm evreni içine alır, işte bunun için yayı doğru biçimde germeyi öğrenmek çok önemlidir.' derken evrenle bütünleşmenin bir yolunu da söyler. Zen okçuları yayı doğru gerebilmek için vücudun gergin olmamasını; aksine bir bebeğin parmağı tutması gibi kuvvetli ama yumuşak, ve amaçsız olmayı öğütler. Çünkü 'Doğru yolda amaç güdülmez. Hedefi vuracağım diye ne kadar çabalarsanız o kadar başarısız olursunuz, amaçtan o kadar uzaklaşırsınız. Bir şeyi başarma tutkunuz yolunuza çıkmış engeldir.' Nedir, Zen hedef gütmeyi zihnimizden silerken, Taoist felsefe hedefe ulaşmak için gerekli tüm araçları aradan kaldırır; oku ve yayı bile. Onlara göre hareketin en yüksek kertesi hareketsizliktir. Belagatin en yüksek kertesi, konuşmamaktır. Ok atmanın en yüksek kertesi ise hiç ok atmamaktır.

Çinli hikâyeci Nakaşima Ton, Taoist felsefeden ilham alan 'Büyük Usta' adlı öyküsünde, aklın en yüksek derecesine yani 'Teh' e erişen büyük ustanın, öğrencisi Çi Ç'ang'a verdiği dersi anlatır. Yeryüzündeki okçuların en ustası olmayı hedefleyen yetenekli ama genç Çi Ç'ang, yaşayan en büyük ustayı aramaya koyulur. Sonunda bulduğu usta öyle ihtiyardır ki, gözleri nerdeyse hiç görmez, kamburluktan saçı sakalı yere değer. 'Okçulukta sandığım kadar usta olup olmadığımı sınamak için buraya geldim.' diyen Çi Ç'ang, yayına yerleştirdiği tek okla, oradan geçen bir kuş sürüsünden beş tanesini yere düşürür. Üstat hoş gören bir tavırla gülümseyerek, 'Sadece ok ve yayla nişan almak derler buna canım, hedefe oksuz, yaysız isabet ettirmesini öğrenemedin demek, gel bakayım.' der ve az ötedeki, eski hikâyelerde anlatılan üç bin endaze derinlikteki uçuruma seğirtir. Bu uçurumun en ucundaki, yerinden oynayan bir kaya parçasının üzerine çıkan usta Kan Ying, çok yükseklerde uçan bir akbabayı gözleriyle takip etmeye başlar. Elleri boştur. Görünmeyen bir yayın üzerine görünmeyen bir ok yerleştirir. Üstat yayı yeterince gerip oku bıraktığında, Çi Ç'ang havada belki de zihninde bir ıslık sesi duyar gibi olur. O anda akbaba da kanat çırpamaz olur. Genç okçu o anda en büyük menzile nasıl ulaşacağını öğrenir.

Okçuluk İslam'dan Zen'e içselleştirilmiş büyük bir hedefi amaçlar. Allah'ın kudretinin yayda olduğunu söyleyen İslam, bu kudreti kabul edip içindeki kuvveti kullanarak amaca ulaşılacağını söyler. Amaç kimi kuşları, kimi düşmanı bertaraf etmek; kimiyse yayın kuvvetinin oku gönderdiği yere kadar cennetten bahçeler almaktır. Evrenin bir yaya sığdırılabileceğini söyleyen Zen de; yayı iyi gerebilmekle, Tanrının evrende görülen türlü yüzünü tanıyabilmeyi işaret eder. Hedefin düzlemsel olması, yani okun karşıdaki bir noktaya gitmesi soyutun somutlaşmasında en büyük değişimdir. Aslında hedef döngüseldir. Yani yayın içinde olan; yani evrenle bütünleşmek, yani tanrının kudretine erişmek, oku içselleşen büyük hedefe yöneltir. Bizse sadece yuvarlak bir nokta, bir elma veya bir testi görebiliriz. Taoist felsefe bir adım ileriye gidip ok ve yayı da kaldırır. Artık her şey bizim içimizde gelişir, aklımızda; ok, yay ve hedef.

At, Ok, Türk
Oğuz sözcüğünün 'ok' tan geldiğini, ok ve oğulun aynı anlamı taşıdığını söyler Macar bilim adamı Laszlo Torday. Türklerde ok ve yay pagan dönemden bu yana bir hakimiyet sembolüydü. Hakan tahtta otururken ok ve yay tutar, savaşlara komutanları çağırmak için ok ve yay gönderirdi. Garipname adlı eserinde Aşık Paşa, Türk alpinin özelliklerini açıklarken, altıncı şartın; ok ve yaya sahip olmak ve bunları iyi kullanmak olduğunu söyler. Dede Korkut hikâyelerinde ise; Türk gençlerinin boş vakitlerinde ok atarak eğlendiğini, yiğitliklerini ok yarıştırarak gösterdiklerini, hatta evlenen bir gencin, attığı okun düştüğü yere gerdek çadırını kurduğu yazar.


Osmanlı'da ise ateşli silahların icadından sonra okçuluk, hem dini hem de geleneksel özelliklerini koruyarak bir spor halini aldı. Savaşın en önemli uzak mesafe silahı, bir zaman sonra barış zamanlarını temsil eden, kendi ahlakı, adabı hatta kanunları olan bir spor dalıydı. Fatih Sultan Mehmet fetihten sonra bugünkü Okmeydanı çevresini, okçuluk müsabakaları için düzenletti ve okçuluk tekkesini kurdu. Osmanlı'nın birçok şehrinde bulunan ok meydanları, aslında sporcuların toplandıkları, yemek yedikleri, sohbet ettikleri; günümüzdeki spor kulüplerinin ilk örnekleriydi. Yine Fatih'in kurallara bağladığı okçuluk; zamanla liyakat, eşitlik, sabır ve erdeme ulaşmak için bir yol oldu. Yiğitlerin tüm hüneri ve ahlakı burada görülüyordu. Her şey meydandaydı. Cennetten bir köşe gibi kabul edilen meydanların sınırlarına kimse tecavüz edemiyor, meydana aptessiz girilmiyor, hatta yağmur duaları bile burada yapılıyordu. Uzun zaman meydan şeyhlerinin sözlü devam ettirdiği kurallar ve fetvalarla yönetilen spor, 1682 yılında kırk kişilik bir kurulun hazırladığı atıcılar kanunu 'kanunname-i rimat' ile yazılı hale geldi. Bu, dünya spor tarihinin ilk yazılı kanunlarındandı.

Ok meydanlarında ok atabilmek için kabza almak, yani lisans sahibi olmak gerekliydi. Ne ki bunun için çok çile (yayın iki ucuna takılan ve oku atmaya yarayan kaytan) çekmek gerekiyordu. Okçuluk yapmak isteyen önce tekke şeyhinden izin alıp, namaz kılar ve çalışmaya başlardı. Şakirt denilen acemi okçular, kepaze denilen yayın çilesini günde 50'den 500 kereye kadar çekip bırakırlardı. Bunun yanına her sabah on kezden başlayıp, her defasında artırarak avuçlarını bir mermere vururlardı. Sonraki aylarda ucu lastik toplarla kapatılmış oklarla talim atışları yapılırdı. En az beş ay sabırla, bıkmadan, usanmadan çalışan şakirdin vücudu kepazeye uyum sağlayıp, oku titretmeden atmayı öğrendiğinde, kabza almak için tekke şeyhinin huzuruna çıkar, şahitlerin önünde, yayı ve şeyhin elini öperdi. Kabzayı şakirdin eline bırakan şeyh, kulağına kemankeşlik sırrını da fısıldardı. Bundan sonra da çok çile çekilir, her gün idman yapılırdı. Çünkü büyük ustalar der ki: 'İdmanı bir gün bırakanı, kemankeşlik on gün bırakır.'

Bir kemankeşin olgunluk derecesini gösteren anıt, kendi adına diktireceği menzil taşıydı. Bunun için başka okçuları geçmesi gerekirdi. Atıcı menzil bozmak, yani baştaşı geçmek isterse, meydan ihtiyarlarının iznini isterdi. Ne ki atılan ok, baştaşın 30 gez sağına ya da soluna düşmemişse rekor kabul olmazdı. Yine güneşli bir nisan günü vezir, molla, ağa, bey takım takım herkes atış için meydana toplanmıştı. Nedir, atışları Yavuz Sultan Selim Han'da izliyordu. Herkes menziline oku fırlatıp, hedeflerini vurduktan sonra, sıra İhtiyar Bektaş Subaşı adlı kemankeşe gelmişti. Yanında iki ayak şahidi ve daha önce oraya menzil taşı diktiren bir kemankeş vardı. Okun düşeceği yerde üç havacı duruyordu. Bektaş Subaşı önce 'şevkınıza' diyerek izleyenleri selamladı. 'Kuvvet ola' diye karşılık aldı. Dizlerinin üstüne çöktü. 'Ya hak' diye yayına sarıldığında, sultanın önünde titreyen ellerine kuvvet geldi. Yaydan şimşek gibi fırlayan ok, bin gez ötedeki hedefin kalbine saplandı. Bu kutlu günü Yahya Kemal 'Ok' şiirinde anlatmıştı. İhiyar Bektaş Subaşı'nın oku, bugün hala Okmeydanı'nda apartmanlar arasında yükseliyor.

Peşrev okuyla 900 gezden (1 gez: 80 cm.) uzak menzil atıp 'büyük kabza' alan kemankeşlerin adları, 1682'den 1891'in 27 Ağustosu'na kadar bir sicil defterine yazıldı. Son gün kabza alan altı kemankeşle sayı 3375'i bulmuştu. Menzil atışları dışında nişanı vurma (puta atış) ve darp vurma (sert cisimleri delmek) da yapılırdı. Günümüz teknolojisinin yaptığı oklar ancak 250-300 metre uzaklığa düşebilirken, Osmanlı'da kabza alabilmek için en az 900 gez (700 m.) menzile atmak gerekiyordu. Bunun sırrı en az on yıl bekletilip işlenen Akçaağaç ve Kızılcıktan imal edilen yaylar, Kaz Dağları'nda yetişen çamlardan yapılan oklar ve bunları yoğuran ustaların bilgilerinde gizliydi. Kırılamayan rekorların başında ise 1281,5 gez (yaklaşık 1024 m.) mesafeli Bursalı Şüca Tozkoparan İskender'in gündoğusu menzili geliyordu.



Olimpiyat'a Okun Saplanması
Herhangi bir araç kullanılarak yapılan hiçbir spor dalının tarihini ok kadar eskiye indiremezsiniz. Hayvan avlamak için ok ve yayı kullanan atalarımızın, sadece birbirleriyle yarışmak için bir hedefe atış yapması uzak bir ihtimal olmasa gerek. Ne ki, okun bir silahtan spor aracına dönüşmesinin altında sadece yarışma ruhu yatmaz. İnsan okun yerine daha etkili ve kolay kullanılır silahlar icat ettiğinde, okun sadece öldüren yanına değil, hedefe giden, ona ulaşan yanına da odaklandı. İçselleştirilen bir şey dışımızda somutlaşmıştı. Karşımızda duran tek bir hedefin içinde, ulaşabileceğimiz başka noktalar ayrı renklere bölünmüştü. Hedefe ulaşmak için iki aracımız vardı. Birisi gücümüzü gösteren yay, diğeri gücümüzü ve onun şiddetini taşıyan ok. Ne kadar güçlü olsak ta, onu yanlış yönlendirirsek hedefimizden uzaklaşırdık. Hedefe ne kadar doğru yönlensek de, ona ulaşmak için yeterli güce sahip olmamız gerekirdi. Bunlar gözümüzün önünde bir anda oluyordu. Yayı gererken gücümüzü sınıyor, ok rüzgârı delip giderken sesini duyuyor, zamanı görüyor, sonucu yaşıyorduk. İnsan sadece bunun için ok atabilirdi.


Batıda okçuluğun izlerine savaşlarda ve mitolojide rastlanır. Bir spor olarak kayıtlara giren ilk müsabaka üç bin okçu arasında 1583 yılında Finsbury'de yapılır. Birçok ulusun okçuluk tarihinde, kendi içlerindeki çeşitli müsabakalarla ilgili notlar düşülürken, farklı memleketlerin birbirleriyle yarışması, İngiliz ve Fransız okçuların 1900 Paris Olimpiyatları'nda ok atmasıyla başlar. Stockholm'de 1912'de ve Antwerp'te 1920'de ok atılmış ve okçular 1972 Münih Olimpiyatları'na kadar pek ortada gözükmemiştir.

Sporun ruhundaki, eşit şartlarda yarışma ilkesi kimi zaman uygulanamaz. Bunun nedeni bazen fiziksel engeller olabilir. Ne var ki; okçuluk gerek engellilerin gerekse fiziksel engeli bulunmayanların aynı şartlarda yarışabileceği bir spordur. Çünkü okçulukta bedenin alt kısmı sabit tutulmalıdır. Kollarını kullanabilen herkes aynı şartlarda atış yapabilir. Londra'da düzenlenen 1948 Olimpiyat ateşi yakıldığı sırada, engelli sporcular Stoke Mandeville'de ilk kez yarıştılar. Ancak Paralimpik Olimpiyat Oyunları'nın ilk kez düzenlenmesi 12 yıl sonra, 1960'ta Roma'da gerçekleşti. Bu tarihten sonra 11 defa yaz olimpiyatları düzenlenirken yedi defa da kış oyunları yapıldı. Okçuluk ilk olimpiyatlardan bu yana, oyunların en önemli branşı olageldi. Bu spor düzenli yapıldığında engelli kişiler için bir rehabilitasyon, yeniden canlanma aracı olarak görülüyor. Fiziksel engeli olan sporcu, var olan gücünü doğru yönlendirip hedefi vurabiliyor. Havada uçan ok, hedefe varırken sadece mesafe engelini değil; tekerlekli sandalye engelini de delip gidiyor. Hedefe ulaşması, her şeyi yapabilme inancının gösterisi oluyor.

Hemen her spor dalında başarı, uzun zaman yapılan antrenmanların sonucudur. O branşın koyduğu hedeflere, çalışmalar sırasında çok kez ulaşılır. Hedefe ulaşabilme, tekrarlana tekrarlana otomatikleşir. Doğrucası, hedefe ulaşmak zamanla içselleştirilir. Her tekrar inancı da pekiştirir. Yarışmalarsa bir manifestodur aslında. Hünerimizi açıkladığımız alanlar. İçindeki hedefe ulaşan, yarışlarda aldığı sonuçla bunu gösteriyorsa yani içindekini gerektiği gibi haykırıyorsa, yaptığı sporun hakkını vermiş, hakkını almış demektir. Hülasası, bütün mesele bir okun yaydan fırlayıp içimizdeki gerçek hedefe dönmesi, ona saplanmasıdır.

- Oktay Uludağ / Aralık 2006
- Orjinal Kaynak : http://www.kesfetmekicinbak.com/yazarlar/oktayuludag/03025/

“Archery is a good mental sport. It teaches you a lot discipline”

Okçuluk faydalı bir zihinsel spordur. Bize bir çok displin kazandırır.